H.z Ebubekir'in Hayatı
Hz. Ebu Bekir, Peygamber Efendinizin en yakın arkadaşı, kayınpederi, İslamı kabul eden ilk erkek ve Müslümanların ilk halifesidir. Hz. Muhammed’in (sav) İslam’ı tebliğ ettiğinde tereddütsüz Müslüman olan Hz. Ebu Bekir için Peygamber Efendimiz (sav) “Bütün insanların imanı bir kefeye, Ebu Bekir'in imanı bir kefeye konsa, onun imanı ağır basardı.” demiştir.İşte cennetle müjdelenen 10 sahabiden biri olan Hz. Ebu Bekir’in cahiliye döneminde dahi kirlenmemiş hayat hikayesi…
Hz. Ebu Bekir, Fil yılından iki sene birkaç ay sonra 571'de Mekke'de dünyaya gelmiş, güzel hasletlerle tanınmış ve iffetiyle şöhret bulmuştur. İçki içmek câhiliye döneminde çok yaygın bir adet olduğu halde o hiç içmemiştir. O dönemde Mekke'nin ileri gelenlerinden olup Arapların nesep ve ahbâr ilimlerinde meşhur olmuştur.
Hz. Ebu Bekir, İslâm'dan önce de saygın, dürüst, kişilikli, putlara tapmayan ve evinde put bulundurmayan "hanif" bir tacirdi. Ayrıca, henüz gençlik yıllarında canından çok sevdiği, cananı ve geleceğin peygamberi Hz. Muhammed’in (sav) arkadaşıydı ve ölümüne kadar Hz. Peygamber'in yanından hiç ayrılmadı. Bütün servetini, kazancını İslam için harcamış, kendisi sade bir şekilde yaşamıştır.
Teym oğulları kabilesinden olan Ebu Bekir'in nesebi Mürre b. Kâ'b'da Rasûlullah'la birleşir.
Teymoğulları kabilesi Mekke'de önemli bir yere sahipti. Ticaretle uğraşırlar, toplumsal temasları ve geniş kültürlülükleri ile tanınırlardı. Hz. Ebu Bekir'in babası Mekke eşrafındandı. Hz. Ebu Bekir, Mekke'de "eşnak" diye bilinen kan diyeti ve kefalet ödenmesi işlerinin yürütülmesiyle görevliydi.
Bedir savaşına kadar müşrik kalan oğlu Abdurrahman dışında bütün ailesi Müslüman olmuştur. Hz. Ebû Bekir'in Hz. Muhammed’den (sav) bir veya üç yaş küçük olduğu zikredilmiştir.
Rasulullah'a iman eden Ebu Bekir İslâm davetçiliğine başlamış, Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkas ve Talha b. Ubeydullah gibi İslâm'ın yücelmesinde büyük emekleri olan ilk Müslümanların bir çoğu İslâm'ı onun davetiyle kabul etmişlerdir.
HZ. MUHAMMED İLE OLAN ARKADAŞLIĞI
Hz. Ebu Bekir hayatı boyunca Rasûlullah'ın yanından ayrılmamış, çocukluğundan itibaren aralarında büyük bir dostluk kurulmuştur. İslamiyet’ten önce de sık sık buluşur, Allah'ın birliği, Mekke müşriklerinin durumu ve ticaret gibi konularda müşavere ederlerdi. İkisi de cahiliye kültürüne karşıydılar, şiir yazmaz ve şiiri sevmezlerdi, daha ziyade tefekkür ederlerdi.
Allah Resulü, birçok hususlarda onun görüşünü tercih ederdi. Umumi ve hususi olan önemli işlerde ashabıyla müşavere eden Peygamber Efendimiz, (sav) bazı hususlarda özellikle Ebû Bekir'e danışırdı. Araplar ona "Peygamber'in veziri" derlerdi.
Kur'ân-ı Kerim'de hicret sırasında Rasulullah'la beraber olmasından dolayı, "...mağarada bulunan iki kişiden biri..." (Tevbe, 9/40) şeklinde ondan bahsedilmektedir. Asıl adı Abdülkâbe olup, İslâm'dan sonra Rasûlullah’ın (sav) ona Abdullah adını verdiği kaydedilir. Azaptan azad edilmiş mânâsına "atik"; dürüst, sadık, emin ve iffetli olduğundan dolayı da "sıddık" lâkabıyla anılmıştır.
İSLAM'I BENİMSEMESİ
Hz. Ebu Bekir’de göze çarpan en mühim vasıf; cahiliye devrinin çirkin âdetleri, kötü ahlâk ve yaşayışlarıyla fıtratını bozmamış olması, ruh, kalp ve aklını şirk inancı ile kirletmemiş bulunmasıydı.
Hz. Ebu Bekir, Yemen tarafına yaptığı bir seyahatten henüz dönmüştü. Başta Ebu Cehil, Ukbe bin Ebu Muayt ve bazı Kureyş ileri gelenleri kendisine "Hoşgeldin" demek için evine vardılar.
Hz. Ebu Bekir,
"Ben Mekke'de yokken neler olup bitti? Önemli bir haber var mı?" diye sordu.
"Ey Ebu Bekir" dediler. "Büyük iş var! Ebu Talib'in yetimi Muhammed, peygamberlik iddiasına kalkıştı. Biz de senin Yemen'den dönüşüne kadar beklemeyi uygun bulduk. Artık, sen o dostuna git, ne edeceksen et."
Hz. Ebu Bekir, derhal Hz. Muhammed’in (sav) evine vardı:
"Ya Ebe'l-Kasım! Peygamberlik iddiasında bulunduğun, kavminden ayrıldığın ve atalarının dinini kötüleyip, inkâr ettiğin doğru mu?" diye sordu.
Resûl-i Zişan Efendimiz, küçük yaşlarından beri beraber oldukları Hz. Ebû Bekir'in bu sözlerine önce tebessüm buyurdu. Sonra da,
"Yâ Ebu Bekir! Ben sana ve bütün insanlara gönderilmiş Allah'ın Resulüyüm. İnsanları bir tek olan Allah'a davet ediyorum. Sen de şahadet getir" dedi.
Hz. Ebu Bekir'in akıl ve gönül aleminde bir anda şimşekler çaktı. Bu sözleri, küçük yaşından beri çok iyi tanıdığı, zatını candan seven ve sayan ve o ana kadar mübarek dudaklarından tek bir söz işitmeyen Muhammedü'l-Emîn'den (sav) duyuyordu. Hiçbir tereddüt emaresi göstermeden derhal kelime-i şahadet getirerek Müslüman oldu.
Hz. Hatice'den sonra Rasulullah'a ilk iman eden O’dur. Hz. Peygamber (sav) İslâm'ı tebliğinin ilk zamanlarında kiminle konuştuysa en azından bir tereddüt görmüş, ancak Ebû Bekir şeksiz ve tereddütsüz bir şekilde kabul etmiştir. Hatta Hz. Peygamber (sav), "Bütün insanların imanı bir kefeye, Ebû Bekir'in ki bir kefeye konsa, onun imanı ağır basardı " diye lâtif bir benzetme de yapmıştır. Mü'min Ebû Bekir, hayatının sonuna kadar tüm varlığını İslâm'a adamış, bütün hayırlı işlerde en başta gelmiştir.
HİLAFETİ VE İDARECİLİĞİ
Hicri on birinci yılda hastalanan Hz. Muhammed (sav), 13 Rebiyülevvel Pazartesi günü (8 Haziran 632) vefat etti. Onun vefatını duyan Müslümanlar büyük bir üzüntüye kapıldılar ve ilk anda ne yapmaları gerektiğine karar veremediler. Ebu Bekir, Rasûlullah'ın iyi olduğu bir sırada ondan izin alarak kızının yanına gitmişti. Vefât haberini duyar duymaz hemen geldi, Rasûlullah'ı alnından öptü ve "Babam ve anam sana fedâ olsun ya Rasûlullah. Ölümünde de yaşamındaki kadar güzelsin. Senin ölümünle peygamberlik son bulmuştur. Şânın ve şerefin o kadar büyük ki, üzerinde ağlamaktan münezzehsin. Yâ Muhammed, Rabbinin katında bizi unutma; hatırında olalım ..." dedi.
Sonra dışarı çıkıp; "Ey insanlar, Allah birdir, O'ndan başka ilâh yoktur, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Allah apaçık hakikattir. Muhammed'e kulluk eden varsa, bilsin ki o ölmüştür. Allah'a kulluk edenlere gelince, şüphesiz Allah diri, baki ve ebedîdir. Size Allah'ın şu buyruğunu hatırlatırım: "Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Simdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse Allah'a hiçbir ziyan veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır" (Âl-i İmrân, 3/144). Allah'ın kitabı ve Rasûlullah'ın sünnetine sarılan doğruyu bulur, o ikisinin arasını ayıran sapıtır. Şeytan, peygamberimizin ölümü ile sizi aldatmasın, dininizden saptırmasın. Şeytanın size ulaşmasına fırsat vermeyiniz."...
Sayfa 2
Hz. Ebu Bekir bu konuşmasıyla orada bulunanları teskin ettikten sonra Rasûlullah'ın teçhiziyle uğraşırken, Ensâr, Benû Sâide sakifesinde toplanarak Hazrec'in reisi olan Sa'd b Uhâde'yi Rasûlullah'tan sonra halife tayini için bir araya gelmişlerdir. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Ebû Ubeyde ve Muhacirlerden bir grup hemen Benû Saîde'ye gittiler. Orada Ensâr ile konuşulduktan ve hilâfet hakkında çeşitli müzakereler yapıldıktan sonra Hz. Ebû Bekir, Ömer ile Ebû Ubeyde'nin ortasında durdu ve her ikisinin ellerinden tutarak ikisinden birine biat edilmesini istedi.
O, kendisini halife olarak öne sürmedi. Hz. Ebu Bekir'in konuşmasından sonra Hz. Ömer atılarak hemen Ebû Bekir'e biat etti ve, "Ey Ebu Bekir, Müslümanlara sen Rasûlullah'ın emriyle namaz kıldırdın. Sen onun halifesisin ve biz sana bey'at ediyoruz. Rasûlullah'a hepimizden daha sevgili olan sana biat ediyoruz" dedi. Hz. Ömer'in bu âni davranışı ile orada bulunanların hepsi Ebû Bekir'e biat ettiler. Bu özel biattan sonra ertesi gün Mescid-i Nebî'de Hz. Ebu Bekir bütün halka hutbe okudu ve resmen ona bey'at edildi.
Rasulullah'ın defni salı günü gerçekleşirken, onun nereye defnedileceği hakkında da bir ihtilâf meydana geldiğinde Hz. Ebu Bekir yine firasetini ortaya koydu ve "Her peygamber öldüğü yere defnedilir" hadisini ashaba hatırlatarak bu ihtilâfı giderdi. Rasûlullah'ın cenaze namazı imamsız olarak gruplar halinde kılındı.
Hz. Ebu Bekir "Rasûlullah'ın Halifesi" seçildikten sonra Mescid'de yaptığı konuşmada, "Sizin en hayırlınız değilim, ama başınıza geçtim; görevimi hakkıyla yaparsam bana yardım ediniz, yanılırsam doğru yolu gösteriniz; ben Allah ve Rasûlü'ne itaat ettiğim müddetçe siz de bana itaat ediniz, ben isyan edersem itaatiniz gerekmez..." demiştir.
Kaynaklarda onun, "Ben ancak Rasûlullah'a tâbiyim, birtakım esaslar koyucu değilim" diye kararlarında çok titiz davrandığı zikredilir. Bir meseleyi hallederken önce Kur'ân'a bakar, bulamazsa Sünnet'te araştırır, orda da bulamazsa ashâbla istişâre eder ve ictihad ederdi.
"Doğru Yolda Giden Olgun Halifeler Dönemi" anlamına gelen "Hulefa-i Raşidin Dönemi" olarak da adlandırılan "Dört Halife Dönemi"nde İslam Devleti'nin sınırları batıda Trablusgarp, doğuda Horasan ve kuzeyde Kafkasya'ya kadar genişletilmiş; böylece Arap Yarımadası dışına ulaşan İslamiyet, Asya ve Afrika'daki çeşitli milletlerce benimsenmiştir.
Kuşkusuz bu genişlemede büyük katkısı olan Hz. Ebu Bekir'in önemli vasıflarından biri de yürüttüğü askeri faaliyetlerde gösterdiği merhametli ancak kararlı tavırdır.
MÜRTEDLERLE MÜCADELE
Hz. Ebu Bekir Rasulullah'ın halifesi olduktan sonra, onun vefâtıyla Arabistan'da Mekke ve Medine dışındaki bölgelerde görülen dinden dönme hareketlerine, yalancı peygamberlere, "Namaz kılarız, ama zekât vermeyiz" diyenlere karşı savaş açtı. Esvedu'l-Ansı, Müseylemetü'l-Kezzâb, Secah, Tuleyha gibi yalancı peygamberlerle yapılan savaşlarla isyan bastırılmış, zekât yeniden toplanmaya ve Beytü'l-Mal'e konulup dağıtılmaya başlanmıştır.
Rasûlullah'ın hazırladığı, ancak vefatı sebebiyle bekleyen Üsâme ordusunu Ürdün'e yollayan Ebu Bekir, Bahreyn, Umman, Yemen, Mühre isyanlarını bastırmıştır. İçte isyancılarla mücadele edilirken, dışta da iki büyük imparatorluğun, İran ve Bizans'ın ordularıyla karşılaşılmıştır. Hîre, Ecnâdin ve Enbâr, savaşlarla İslâm diyarına katılmış, Irak fethedilmiş, Suriye'nin de önemli kentleri ele geçirilmiştir.
KUR'ÂN-I KERÎM'İN TOPLANMASI, "MUSHAF''IN MEYDANA GELMESİ
Hz. Ebu Bekir, Ridde harplerinde, vahiy kâtiplerinin ve hafızların birçoğunun şehit olması üzerine, Hz. Ömer'in Kur'ân'ın toplanması fikrine önce sıcak bakmamışsa da sonra ona hak vererek, Kur'ân âyetlerinin toplanmasını sağlamıştır. Hz. Muhammed (sav) zamanında peyderpey inen vahiy, kâtiplerce ceylan derilerine, beyaz taşlara, enli hurma dallarına yazıldığı gibi, ashâbın çoğu da Kur'ân hâfızı idi. Ancak, yazılı olan âyetler dağınıktı, kurrâ da azalınca Kur'ân'ın muhafazası hususunda endişe edildi. Ebu Bekir, Zeyd b. Sâbit'in başkanlığında bir heyet teşkil ederek, herkesin elindeki âyetleri getirmesini emretti. Ayrıca şahitlerle ayetler doğrulanıyor, kurrâ' ile te'kid ediliyordu. Böylece bütün ayetler toplandı ve "Mushaf" meydana getirildi. Bu Mushaf Ebû Bekir'den Ömer'e, ondan da kızı Hafsa'ya geçti ve Hz. Osman zamanında çoğaltılarak Dârü'l-İslam'ın bütün vilâyetlerine dağıtıldı.
VEFATI
Hilafeti iki sene üç ay gibi çok kısa bir müddet sürmesine rağmen Hz. Ebû Bekir zamanında İslâm devleti büyük bir gelişme göstermiştir. Hz. Ebu Bekir Hicrî 13. yılda Cemâziyelâhir ayının başında hicretten sonra Medine'de yakalandığı hastalığının ortaya çıkması üzerine yatağa düşünce yerine Hz. Ömer'in namaz kıldırmasını istedi. Ashâbla istişâre ederek Hz. Ömer'i halifeliğe uygun gördüğünü söyledi. Hz. Ömer'in sert ve kaba oluşu gibi bazı itirazlara cevap verdi ve hilâfet ahitnamesini Hz. Osman'a yazdırdı. Ebu Bekir de, çok sevdiği Rasûlullah gibi altmış üç yaşında vefat etti. Vasiyeti gereği Rasûlullah'ın yanına -omuz hizasında olarak- defnedildi. Böylece bu iki büyük insanın, iki büyük dostun, kabirlerinde de birliktelikleri devam etti.
HZ. EBU BEKİR'İN KİŞİLİĞİ
Hz. Ebu Bekir'in beyaz yüzlü, zayıf, doğan burunlu, sakallarını kına ve çivit otuyla boyayan sakin bir adam olduğu rivayet edilir. Güzel huyu, merhameti, mütevazı kişiliği ve Kur’an ahlakını yaşamada gösterdiği titizliğiyle sahabeler arasında ön plana çıkan isimlerden biri olan Hz. Ebu Bekir, İslamiyet'i kabul etmeden önce de dürüstlüğü ile bilinen bir kişiydi. Kureyş'in ileri gelenlerinden ve mühim işlerde görüşmelere katılan istişare ehlindendi.
İslamiyet'ten önce, sadece kabileler tarafından seçilen ve tayin ettiği miktarlar kabul gören, üstün meziyetli kişilerin baktığı diyet ve borç işlerine Hz. Ebu Bekir bakardı. Kureyşliler, diyetlerle ilgili onun verdiği kararlara uyar, onun takdir ettiği miktarları seve seve kabul ederler, ondan başkası getirecek olursa kabul etmezlerdi.
Gençlik yıllarını, üstün bir ahlak sergileyerek geçiren Hz. Ebu Bekir, Hz. Muhammed (sav)'in nübüvvetinden önce de onun yakın bir dostuydu.
İslamiyet'in kabulünden sonra Peygamberimizin (sav) söylediği her söze uyan ve daima Allah'ın sınırlarını koruyan Hz. Ebu Bekir, Resullullah (sav) tarafından "Sıddık" olarak isimlendirilmişti.
Hz. Ebu Bekir, sahabe arasında geniş ilmi, dini konulardaki derin bilgisi, isabetli kararları, keskin görüşü ve asaletli tutumuyla tanınmaktaydı.
Rasûlullah'tan sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebû Bekir'dir. O, Hz. Peygamber'in veziri, fetvalarda en yakını idi. Rasûlullah'ın, "İnsanlardan dost edinseydim, Ebû Bekir'i edinirdim" ve "Herkeste iyiliklerimin karşılığı vardır, Ebu Bekir hariç" demesi ve son hutbesinde, "Allah, kullarından birini dünya ile kendi katında olan şeyleri tercih hususunda serbest bıraktı; kul, Allah katında olanı tercih etti'' diye Ebu Bekir'i, ona verdiği değeri göstermektedir.
Hz. Ebu Bekir, Mukillin denilen çok az hadis rivâyet eden ashâbdan sayılır. O, yanılıp da yanlış birşey söylerim korkusuyla yalnızca yüz kırk iki hadis rivâyet etmiş veya ondan bize bu kadar hadis rivâyeti nakledilmiştir.
Hz. Ebu Bekir'in nasslara aykırı hiçbir görüşü bize ulaşmamıştır. Ebû Bekir nâsih sünneti çok iyi biliyor, Rasûlullah'ı herkesten çok tanıyordu. Bu yüzden hilâfetinde kendisine karşı içte muhâlif bir hareket olmamış ve fitneler. İhtilâf veya ihtilâflarda çözümsüzlük, bid'atler onun devrinde yaşanmamıştır. "Üzülme, Allah bizimle beraberdir" buyuran Rasûlullah'ın haberi sanki lâfızda ve mânâda Hz. Ebu Bekir'de zâhir olmuştur.